Cilt kanseri, çoğunlukla güneşe maruz kalan ciltte alanlarında (saçlı deri, yüz, dudaklar, kulaklar, boyun, göğüs, kollar, eller) gelişir. Ancak bu yaygın kanser türü, cildinizin normalde güneş ışığına maruz kalmayan bölgelerinde de (avuç içi, ayak, genital bölgeler) ortaya çıkabilir. Üç ana cilt kanseri türü vardır; bazal hücreli karsinom (%75), skuamöz hücreli karsinom (%20) ve malign melanom (%5). Ultraviyole radyasyona maruz kalmaktan kaçınmak cilt kanseri riskini azaltır. Cildin şüpheli değişikliklikler açısından kontrol edilmesi cilt kanserinin erken aşamada yakalanmasına yardımcı olabilir ve erken teşhis başarılı bir tedavi için çok değerlidir.
Bazal hücreli karsinom: Yavaş büyüyen fakat lokal olarak agresif seyir gösteren cilt kanseridir. Ten renginden kahverengiye kadar değişen renklerde sıklıkla ciltten kabarık ülsere kanamalı kabuklu yara olarak görülür. Özellikle burun, göz çevresi ve kulak kepçesi sık görüldüğü alanlardır.
Skuamöz hücreli karsinom: Bu tümörler hem lokal olarak hem de bölgesel olarak agresif seyir göstererek metastaz yapabilirler. Özellikle alt dudak yerleşiminde bu risk daha fazladır. Bazal hücreli karsinomdan farklı olarak öncü lezyonu olabilmektedir. Aktinik keratoz, keratoakantom ve karsinoma in situ öncü lezyon olarak söylenebilir. Görünüş olarak sert kırmızı bir nodül olabileceği gibi ciltten kabarık olmayan kabuklu bir lezyon olarak da karşımıza çıkabilir.
Melanom: Bir diğer cilt kanseri türü olan malign melanom erkeklerde sıklıkla yüz ve gövdede, kadınlarda ise bacaklarda görülür. Fakat her iki cinsiyette de güneş görmeyen alanlarda görülebilir. Her ten rengindeki kişilerde görülebilir; koyu tenli kişilerde avuç içi ve ayak tabanında daha sık görülür. Klinikte koyu kahverengi-siyah ben benzeri fakat daha düzensiz sınırlı, içerisinde farklı görünüm ve renkte alanlar içeren lezyonlar olarak karşımıza çıkar.
Risk faktörleri; açık tenli olmak, güneş yanığı geçirmiş olmak, yoğun güneş ışığı maruziyeti, güneşli gün sayısı fazla olan yüksek rakımlı yerlerde yaşamak, benler (özellikle displastik nevüsler), prekanseröz cilt lezyonları (aktinik keratoz), ailede cilt kanseri geçiren varlığı, kişinin cilt kanseri geçirme öyküsü, bağışık sisteminin zayıflık veya yetmezlik durumları ve radyasyona maruz kalmış olmak başlıca risk faktörleri olarak sıralanabilir.
Korunma önerileri; özellikle gün ortasında güneşten kaçınmak, güneş kremi kullanmak, koruyucu giysiler giyinmek, bronzlaşma yataklarından kaçınmak ve cildinizi düzenli olarak kontrol etmek olarak sıralanabilir.
Cilt kanserlerinde tanı fizik muayene ve şüpheli lezyondan biyopsi alınması ile konur. Biyopsi ile cilt kanseri tanısı doğrulandıktan sonra tedavi aşamasına geçilmeden birkaç tetkik ile tümörün evrelemesi yapılır. Bazal hücreli karsinomun uzak veya bölgesel yayılımı riski yok kabul edildiğinden kaynaklandığı alanda küratif bir cerrahi genellikle şifa sağlar. Fakat hem skuamöz hücreli karsinomun hem de malign melanomun bölgesel ve uzak yayılım yapma riski vardır ve bu durum tedavi planlamasını etkilemektedir. Bölgesel yayılımlar lenf kanalları aracılığıyla olurken uzak yayılımlar hem lenf kanalları hem de kan dolaşımı ile olabilir. Saçlı deri ve yüzün lenf akımı öncelikle parotis bezi (kabakulak hastalığında etkilenen en büyük tükürük bezi) ardından başta çene altı olmak üzere boyun bölgesi lenf düğümlerine olmaktadır. Dolayısıyla bölgesel yayılım yapmış hastalıklarda primer tümör alanı ile birlikte bu bölgedeki lenf nodlarının da temizlenmesi gerekmektedir. Hatta çoğu zaman bölgesel yayılım olmasa da tedbiren ve evreleme amaçlı olarak bu işlem yine yapılır.
Tedavi: Cerrahi, radyoterapi, kemoterapi, kriyocerrahi, fotodinamik terapi gibi yaklaşımlar ile yapılır. Cerrahi tedavi cilt kanserlerinde halen en yaygın kullanılan tedavidir. Radyoterapi ileri evre tümörlerde cerrahiye ek olarak kullanılabileceği gibi erken evre tümörlerde de cerrahiye iyi bir alternatiftir. Yine kemoterapi de ileri evre tümörlerde cerrahiye ek olarak veya cerrahi tedavinin uygulanamadığı hastalarda alternatiftir. Daha yeni bir tedavi olan immünoterapi ise özellikle malign melanomda yaygın olarak kullanılır olmuştur.
Cerrahi tedavide klasik olarak lezyonun yaklaşık 1cm lik temiz sınırlar (gözle görünür olarak) ile çıkarıldığı ve ameliyat sonrası sınır değerlendirmesinin (mikroskobik olarak) yapıldığı prosedür tüm dünyada en sık kullanılan prosedürdür. Cerrahi sırasında tümör haritalamasının yapıldığı Mohs mikrografik cerrahisi ve tam sınır kontrollü (3D histoloji) eksizyon güvenli sınırlar konusunda çok değerli katkılar sunmuştur. Özellikle Mohs cerrahisi lojistik açıdan çok sınırlı sayıda merkezde yapılmasına rağmen tümörün hem çevre dokudaki yayılımını hem de derin dokulardaki yayılımını tabaka tabaka değerlendirme imkanı verdiğinden, güvenli sınırlara ulaşmanın yanı sıra aynı zamanda gereğinden fazla rezeksiyonun da önüne geçer. Bu özellikle yüz bölgesinde tümörün cerrahi tedavisinden sonra oluşacak defektin yönetimi açısından önemlidir. Daha küçük bir defekt için estetik açıdan daha kabul edilebilir sonuçlar elde edilebilecekken büyük defektlerde lokal, bölgesel veya serbest flepler kullanılmak durumunda kalınacaktır. Fakat oluşacak defektin kaygısı hiçbir zaman onkolojik psensiplerin önüne geçmemelidir; aksi hâlde hastanın sağ kalımı olumsuz etkilenecektir. İşte bu iki durum için de en ideal şartlar Mohs mikrografik cerrahisi ile sağlanır. Mohs cerrahisi dışında, 3D histoloji yöntemiyle de benzer sonuçlar alınabilir. Bu her iki yöntemin de kullanılamadığı kliniklerde cerrahi rezeksiyon sonrası sınırlar iyi işaretlenmeli ve varsa patolojik olarak kanser hücrelerinin kaldığı alan belirlenip hastaya ikinci bir cerrahi tedavi planlanmalıdır. Tamamen temiz cerrahi sınırlara ulaşmak için birçok kez cerrahi rezeksiyon yapılan hastalar olabilmektedir.
Hasta için hangi tedavi / tedavilerin uygun olacağına alanında uzman bir ekip hastaya özgü olarak ve hastanın öncelikleri ile beklentilerini birlikte değerlendirerek karar vermektedir.
Oluşan defetin rekonstrüksiyonu: Saçlı deri, yüz ve boyun cildi kanserlerinin cerrahi tedavisinin ardından oluşan defektin onarımı özellikle estetik açıdan önemlidir. Cerrahi rezeksiyon sonrası oluşan defekt yara kenarlarının primer sutürasyon (dikiş) ile kapatılmasına müsaade edecek kadar küçük ise ek bir planlama yapmaya gerek kalmayacaktır. Fakat daha geniş defektler için lokal veya bölgesel flepler (yamalar) kullanılabilmektedir. Çok daha geniş defektler için ise vücudun farklı bir alanından damarları ile birlikte alınan serbest doku yamaları (free flepler) ile damar ağızlaştırılması yapılmak suretiyle defekt onarımı gerçekleştirilebilir. Rekonstrüksiyonda hangi yöntem kullanılır ise kullanılsın ikinci düzeltme ameliyatları da gerekebilmektedir.
Tedavi sonrası takip: Cilt kanseri tanısı alan hasta hangi yöntem ile tedavi edilir ise edilsin tedavi sonrası mutlaka yakından takip edilmelidir. Çünkü bu hastalarda nüks veya ikinci bir tümör gelişme riski oldukça yüksektir. Bu nedenle hastaların tedavileri sonrasındaki kontrollerine de uyum sağlamaları oldukça önemlidir.